Bir Beyoğlu Anısı
Bir Beyoğlu anısı.
Yapma maskeler arkasına takılmış insan yüzleri.
Beyoğlu'nun tüm hayatları. Hayat kadınları, gayları, transeksüelleri, heteroseksüelleri, ne olduğunu kendide bilmeyenleri...
Yıllardır gidilmeyen o cafcaflı ama kalabalık, yalnız ama eğlenceli, soğuk ama çekici sokakta. Bir elimde evrak çantam, boğazımda boynumdan belime "rastgele" dolanmış gibi duran pembeli, eflatunlu en "maskülen" karavatım, beyaz gömleğim, kolumda dedemden kalma gümüş kol düğmeleri... Kadife ceketim, geçen sene Sarar'ın indiriminden aldığım çizgili kumaş pantolonum ve yine en "erkeksi" ruganlarım...
Çocukluk rüyalarım ve hayalimdeki uçurtmalar. Annem öper yanaklarımdan, sevdiğim herkes yanımdaymış edasında. Hafif çiseleyen yağmurda İstiklal Caddesi.
Kendim gibi takım elbiseli, iyi bir işi olduğu belli, mavi gözleri, siyah saçları, tombul yanakları olan, iş arkadaşı, ya sevgilisi yada platonik aşkı ile yürüyen bir erkek; gözgöze geliyoruz, yüzümüzde hafif birer gülümseme ile bir daha görüşmemek üzere farklı yönlere gidiyoruz, benim kulağımda "Une Belle Historie".En acımasız, en uçarı, en iğneleyici haliyle. Keskin ve kararlı!
Sevmeden sevişmek. Yavaşça öğrenmek. Oraya alışmak, orayı kaybetmek. O gün daha yorgunum, daha yaşlı. Akşama doğru açmış-açmamış bir hava eşliğinde Adalar'a atılan bir bakış; Bandırma'ya giden feribotun silüeti.
Orada olsam, hala çok güzel, hala çok çekici... Sakince karşımda ve umursamaz bir tavırla hayatta. Bir deniz feneri gibi, ışık gibi. Maydan okuyan bir erkek gibi!
Kocaman olduğunu biliyor, her kavgadan çıkacağını adı gibi ezberlemiş, ama bir kendi biliyor hiç birşey olmadığını, herşeyden korktuğunu.
Kendisini tanıyor. Hiddeti taşıyor sabırsızca, boğazda esen hrçın dalgalarla. Yüzüne yüzüne vuruyor sözleri, yıpratıyor bedenleri. Hüzün etrafı sarınca da sessizleşiyor belli belirsiz. Acı bir tebessüm sarıyor yüzünü, havasını, suyunu, toprağını. Hatta belediye otobüslerini.
Teselli etmiyor akıp gidenlerin yüzü suyu, hürmeti; terkedilen sadece kendisi değil. Terkedende yalnız, terkedende sessizce ağlıyor onun için, arkasına bile bakmıyor. Kabahat tabiki yine onda. Yalnızlık sadece orada kalmıyor. İtiraf: yalnız kalan sadece terkedilenler değil, yalnız kalanlar insanlar.
Yıllar geçsede, aynı gün gibi ağlıyor insan kabahatli gibi, sanki sevemeyen o gibi. Mutlu olmuyor insan itirafına rağmen yanlızlığını.
Dünya hali. Her gün binler geçiyor. Aralarına karıştım bir gün sanki oranın yirmidört yıllık müdavimi gibi. Ama kazandıklarım ve kaybettiklerim bir gecenin verdiği kazanç, yıllarca sürecek bir hasret.
0 yorum:
Yorum Gönder