Büyük şehir & Küçük şehir

Ankara'dan çıkıp Mersin'e geldiğimde inşaatların hala benim küçüklüğümdeki gibi kat kat, beton atılarak yapılıyor olması beni bir hayli şaşırtmıştı. Anneannemlerin o rengi solmuş pembe ve üç katlı evleri geldi gözümün önüne... Bundan 15 yıl öncesi. Sabahın 8.30'unda, serinde; ince, uzun balkonda yapılan kahvaltılar eşliğinde dinlenilen yanık türküler...
5 yıl geçti değişen bişey yok, herşey aynı...
Ankara büyük şehirdi, Mersin küçük. Daha önce gördüğüm sahil kasabaları gibi biryerdi, sanki kısa süreliğine kalıvereceğim, arkasından terk edip o kendimce büyük şehirde yaşamaya, herşeyi eskisi gibi devam ettirmeye gayrer edeceğim gibi geliyordu.

Küçük şehire alışmam gerekiyordu, yoluyla, suyuyla, kışıyla, baharıyla, sıcağıyla, güneşiyle, bulutsuz havasıyla. Küçük şehirde aşkı tatmalıydım, büyük şehirde nasıl olduğunu bilmeden.

Küçük şehir dedik, yaşanması zor dedik... Bir önceki olan daha büyüğünü unutmaya başladık. Zamanla gidişimiz gelişimiz azaldı, yollarını unutur, havasını tadamaz, suyunu içemez olduk. Bu içimizde ilk başlarda kopma noktasındaki bir korku sembolü oldu ama öğrendik ki büyük şehirsizde yapılabiliyor, büyük şehrin havası olmadan, suyu tadılmadan, bahardaki kokusu olmadan da yaşanabiliyor. Bir zamanlar ellerin olan bağırlarda garip kalınabiliyor, gariplikten kurtulunuyor ve yeniden yeşeriliyor...

Bir süre sonra küçük şehir kesmemeye başlar. Bir derin istek sunar büyük şehir; belki daha büyüğü. Bir süre bir şekilde kalıcı veya kalmayıcı olarak terkedilen şehir bile yetmez, daha büyüğünü ister durursun. Karşına bir fırsat çıkıverir, gidersin. Yaşarsın, bir hafta kalırsın.

Daha büyük şehirlerin, hayatların ve yaşamlarında olduğunu fark ettiğinde aslında kendinin hiç bişey olmadığını, bir şekilde bağlı değilim derken bile bir korkunun eşiğinde o küçük şehri, bir yere bir seferde gidebilmeyi özlersin...

Bağlı değilim derken bile öyle bir bağlanmışsındır ki, geleceğe dair çözümlerin arasında o küçük yerden ayrılmak dahi yoktur.

Read more...

Kazandıklarım ve kaybettiklerim

Kazandıklarımın yanında kaybettiklerimde oldu. Aşk ararken arkadaş kazandım, aşkı kaybettim. Arkadaş ararken aşkı yakaladım, ama bu sefer o beni terketti, gitti bidaha gelmedi.

Bir şehirde yaşamayı kabul ettim, yaşadım, başardım derken kendimi, zamanımı, değerimi kaybettim. Elime kalan sadece yalnızlık ve aşksızlıkların ardında bir damla gözyaşı ve stres oldu.

Hayat tercihimi bir şekilde erkeklerle yaşamayı kabul ettim, ama bu sefer elime geçen yalnızlık ve hüzün oldu.


Kazandıklarımın yanında kaybettiklerimin terazide daha ağır basıyor gibi durması beni korkutuyor. Hemde çok.

Read more...

Bir Beyoğlu Anısı

Bir Beyoğlu anısı.

Yapma maskeler arkasına takılmış insan yüzleri.
Beyoğlu'nun tüm hayatları. Hayat kadınları, gayları, transeksüelleri, heteroseksüelleri, ne olduğunu kendide bilmeyenleri...

Yıllardır gidilmeyen o cafcaflı ama kalabalık, yalnız ama eğlenceli, soğuk ama çekici sokakta. Bir elimde evrak çantam, boğazımda boynumdan belime "rastgele" dolanmış gibi duran pembeli, eflatunlu en "maskülen" karavatım, beyaz gömleğim, kolumda dedemden kalma gümüş kol düğmeleri... Kadife ceketim, geçen sene Sarar'ın indiriminden aldığım çizgili kumaş pantolonum ve yine en "erkeksi" ruganlarım...

Çocukluk rüyalarım ve hayalimdeki uçurtmalar. Annem öper yanaklarımdan, sevdiğim herkes yanımdaymış edasında. Hafif çiseleyen yağmurda İstiklal Caddesi.
Kendim gibi takım elbiseli, iyi bir işi olduğu belli, mavi gözleri, siyah saçları, tombul yanakları olan, iş arkadaşı, ya sevgilisi yada platonik aşkı ile yürüyen bir erkek; gözgöze geliyoruz, yüzümüzde hafif birer gülümseme ile bir daha görüşmemek üzere farklı yönlere gidiyoruz, benim kulağımda "Une Belle Historie".En acımasız, en uçarı, en iğneleyici haliyle. Keskin ve kararlı!




Sevmeden sevişmek. Yavaşça öğrenmek. Oraya alışmak, orayı kaybetmek. O gün daha yorgunum, daha yaşlı. Akşama doğru açmış-açmamış bir hava eşliğinde Adalar'a atılan bir bakış; Bandırma'ya giden feribotun silüeti.

Orada olsam, hala çok güzel, hala çok çekici... Sakince karşımda ve umursamaz bir tavırla hayatta. Bir deniz feneri gibi, ışık gibi. Maydan okuyan bir erkek gibi!
Kocaman olduğunu biliyor, her kavgadan çıkacağını adı gibi ezberlemiş, ama bir kendi biliyor hiç birşey olmadığını, herşeyden korktuğunu.
Kendisini tanıyor. Hiddeti taşıyor sabırsızca, boğazda esen hrçın dalgalarla. Yüzüne yüzüne vuruyor sözleri, yıpratıyor bedenleri. Hüzün etrafı sarınca da sessizleşiyor belli belirsiz. Acı bir tebessüm sarıyor yüzünü, havasını, suyunu, toprağını. Hatta belediye otobüslerini.

Teselli etmiyor akıp gidenlerin yüzü suyu, hürmeti; terkedilen sadece kendisi değil. Terkedende yalnız, terkedende sessizce ağlıyor onun için, arkasına bile bakmıyor. Kabahat tabiki yine onda. Yalnızlık sadece orada kalmıyor. İtiraf: yalnız kalan sadece terkedilenler değil, yalnız kalanlar insanlar.

Yıllar geçsede, aynı gün gibi ağlıyor insan kabahatli gibi, sanki sevemeyen o gibi. Mutlu olmuyor insan itirafına rağmen yanlızlığını.

Dünya hali. Her gün binler geçiyor. Aralarına karıştım bir gün sanki oranın yirmidört yıllık müdavimi gibi. Ama kazandıklarım ve kaybettiklerim bir gecenin verdiği kazanç, yıllarca sürecek bir hasret.

Read more...

Yetmiyor!

Hani gecenin geç bir saati bir şehre girerken o şehrin ışıkları parıl parıl parlar ya!
Ve ya güneş yeniden doğarken saat 6-6.30 civarında bir şehirden otobüsle geçerken insanların ışıklarını yaktıklarını ve yeniden hayata uyandıklarını görürsün ya. işte o terketmenin bütün acısını hafifletir.
Hayat devam etmektedir, tüm yaşanmışlıklara geride kalan şeyler vardır, onlardan kaçılmalı, hatırlanası arzular, hisler, ümitler, ve hatta sorunlar kafadan ölümüne çıkarılmalı, yok olmalıdır. Vazeçilmemelidir yeniden yaşamaktan. Vazgeçilmemelidir yeniden aşık olmaktan.


Yollar terketmenin acısını dindirir, geleceğe yönelik planları güçlendirir, önüne bakmayı ve sorumluluk , hatta güven gerektirir... Kimse güvenmediği biriyle yola çıkmaz, ama güvenilmediğinizi bilmezsiniz! Bilmeli, hissetmeli, gerçekleri ve gerektirdikleri karşısında tuzla-buz olabilmelisiniz. Kafanızı eğmeden, dik tutarak "gidebilmelisiniz", kendinizi yollara vurabilmelisiniz.

Read more...

Eşcinsellik üzerine bir röportaj

Eşcinsel mi doğulur, eşcinsel olunur mu?

Bu, son zamanlarda gerek bilim adamlarını, gerek kendini “gay” olarak tanımlayan bireylerin cevabını bulmak için çaba ve zaman harcadıkları bir soru. Kişisel olarak tıpkı karşı cinsten hoşlanmanın hormonlar, genler, sinirsel iletim gibi bir çok şeyle denetleniyor olması gibi bence aynı cinse karşı duyulan ilgide bu saydıklarım ve sayamadıklarımın ortak bir paydası olarak karşımıza çıkıyor.

Bir gay ne ister?

Çok uç noktalarda cinselliğini alenen yaşayan birisi olmayarak gay olmamın ve ya olmamanın bende özel bir istek uyandırdığını düşünmüyorum.

Cinsellik anlamına istekleri neler oluyor?

Tabirinle, gay olmayanların istediklerinden pek bir farkı yok. Tek farkı istediğin ve yanında olmasını istediğin cinsinde erkek olması.

Genelde nerelere vakit geçiriyorsunuz?

Ofiste çalışırken iş ve ev arasına birde okulu koyuyordum ama yaz tatilinin girmesi ve ofisi eve taşımamla evden çıkmaz oldum. İlla bir yere gideceksem sakin mekanları tercih ediyorum.

Vakit geçirdiğiniz yerlerde insanların sizlere tutumları nasıl oluyor?

Tutumlarında bir farklılık olması gerekiyor mu?

Sonuçta ortamda bir gay var...

Ben söylemediğim sürece ortamda bir gay olduğunu kimse tahmin edemez.



Bir gayın gözünden normal bir erkek nasıl görünüyor?

İlk önce “normal”in tanımını yapmamız gerekiyor. Gaylar, anormal yada özürlü insanlar değillerdir. Bana göre normal olan size göre olmayabilir, ve ya benim doğrularım size yanlış gelebilir. “Normal” erkekleri kendimden farklı görmüyorum. Ama belki bizi ayıran farklarımız olabilir…

Nedir bu farklılıklar?

Gayların daha yaratıcı ve ince düşünen bir yapılarının olduğunu hepsini içine almadan söyleyebilirim. Hani normal erkekler var ya, onlar çoğunlukla gaylar kadar yaratıcı ve düşünceli olamayabiliyorlar. Gay dünyasında sadakat pek söz konusu olamazken onların dünyaları sadakat üzerine kurulabiliyor, bir kişiyle ömür geçirebilen erkekler var.

Gayların dünyasını neler oluşturuyor?

(Gülüyor.) Benimkileri işim, okulum, fotoğraf çekmek, seyahat etmek ve şarkı söylemek oluşturuyor.

Bir gayın en çok yapmaktan hoşlandığı şeyler nelerdir?

Kişiden kişiye değişebilecek bir sorunun cevabını yine kendime göre yanıtlamak gerekirse yukarıda saydıklarım benim yapmaktan çok hoşlandığım şeylerin başında geliyor.

Hangi şehirde yaşıyorsunuz?

Güzel ve kozmopolit bir Akdeniz şehrinde.

Yaşadığınız şehirde gay yaşamı nasıl?

Açıkçası çok merak edip araştırmadım. Renkli bir eşcinsel hayatının olduğunu da pek sanmıyorum.

Sebep?

Tanıştığım eşcinsel insanların bir çoğu üniversiteyi geçtim lise mezunu bile değiller. Bunun getirdiği bazı sebeplerden ötürü renkli bir hayat tarzı benimseyebileceklerini sanmıyorum ve gözlemlemedim.

Yaşadığın şehirde iyi öğrenim görmüş insanlar yok mu?

Aksine, şehrin ileri gelenlerinden bir çoğu ile eşcinsellikleri vasıtası ile tanışıklığım var. Çok önemli ve güzel yer lerde çalışan arkadaş, arkadaştan öte dostlar edindim. Hayatın bu yönü de var.

Bunlarla aynı zamanda yatıyor musun?

Prensip olarak bir kişi ile birlikteyken bir başkası ile cinsel ilişki amaçlı görüşmüyorum ama bu dostluğumuzun sürmediği ve birlikte cinsellik haricinde paylaşım içinde bulunmadığımız anlamına gelmiyor.

Türkiye’de bu durum nasıl?

İnternet denilen icadın ardından eşcinsellerin birbirlerini bulmaları daha da yaygınlaştı. Türkiye’nin her yerinde tıpkı buradaki gibi birçok eşcinsel var ve şehirler arası tanışıp yakınlaşan, yatanlar var.

İnternet hayatının ne kadarını kapsıyor?

Bir günümün 15 saatini. Aynı zamanda işim bu.

Doğu illerinde yaşayan gaylar için ne düşünüyorsunuz? İçinde yaşadıkları durumu nasıl aşmalılar?

Ülkenin doğusunda yaşayanlarda bir şekilde zaten eşcinselliği yaşıyorlar. Batıdakinden çok farklı değil. Eşcinsellikte içinden çıkılacak ve ya aşılacak bir şey olmadığı için en kötü ihtimalle yaşadıkları yeri terk ederek bunu daha rahat yaşayabildikleri yerlere yerleşmeliler.

Her şehirde gayların girip çıktığı mekanlar sıklıkla yok. Cinsel ilişkide bir ihtiyaç. Bunu nasıl gideriyorsunuz?

Cinsel ilişki ile mekanların bağlantısını çözemedim. Ben internet vasıtası ile tanıştığım insanlarla görüşüyorum ve duygusal bir takım bekleyişler içine giriyorum.

Hiç gay bara gittiniz mi?

Evet.

Gayların eğitim düzeyleri arttıkça olgunluk katsayıları ve güvenilirlikleri de mi artıyor?

Bu olay kesinlikle böyle değil. O kadar ki, çok çok çok çok iyi eğitim almış, en iyi ailelerden gelen insanlar ne yazık ki beş para etmez bir tavır sergilerken eğitimini tamamlayamamış birisi karşınıza çıkıp başınızı döndürebilir.

Tanıdığınız kadarıyla Türkiye’deki gayların eğitim düzeyleri nasıl?

Her eğitim düzeyinde birey var. Ama bir çoğunun en az lisans düzeyinde üniversite bitirmeye çalıştıklarını düşünüyorum.

Nasıl partner buluyorsunuz?

(gülüyor.) internetten.

Gaylarda sadakat durumu nasıl?

Birbirine çok sadık çiftler olduğu gibi gecelik ilişkiler peşinde daldan dala atlayanlarda var.

Şimdiye kadar kaç kişi ile birlikte oldunuz?

Altı ve ya yedi kişi.

Kaç kaç kaç?!

Altı ve ya yedi kişi? Daha fazla mı olması gerekiyor?

Eşcinseller arasında günübirlik ilişkilerin olduğunu söyledin. Neden bu kadar az?

Ben gecelik ilişkiler yaşamayı tercih etmiyorum. Benim prensiplerime ters. Ayrıca bana zararı dokunabieceğini farkettiğim hiç bir insanla görüşmedim ve görüşmem.

Genel ortalama böyle mi?

Bu kadar kişiyle bir gecede yatan insanların olduğunu bilmek beni gerçekten umutsuzluğa itiyor (gülüyor.)…

Gay kimliğinizi çevrende kaç kişi biliyor?

Heteroseksüel iki arkadaşıma söyledim.

Bir gün açıklama gereği hissederseniz ilk önce kimlerin bilmesini tercih edersiniz?

Ailemin bunu bilmeye haklarının olduğunu düşünüyorum ama nasıl olacağını ve ilk kime söyleyeceğimi bende bilmiyorum.

Gizli bir gay olarak etrafınızda dönen gay muhabbetlerini nasıl karşılıyor ve tepkiler veriyorsunuz?

Tepki vermemeye zamanla alışıyorsunuz. Zaman zaman kendinizle dalga geçmek ve alay konusu halne getirmekte mutluluk ve ardından bir mide ağrısı şekilde çökebiliyor.

Ne tür müzikler dinlemeyi tercih ediyorsunuz?

Pop, R&B, enstrumental , soft-metal.

Gaylar genellikle kimleri dinliyorlar?

Münir Nurettin Selçuk dinleyenide var, Marilyn Manson dinleyenide…

Hande Yener gay ikonu seçildi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Hande Yener’i tanıyorum ve yaptığı müzikleri zevkle dinliyorum fakat bunları yapıyor olmam Hande Yener’i ikonum olarak kabul ettiğim anlamına gelmiyor. Hande’yi eşcinseller için bir şeyler yaparken görmek beni mutlu eder. Şarkılarının ise gayların dilinde olması onun bazı çevrelerce baş tacı edilmesine yol açtı. Olay bence bundan ibaret.

Müzik konusunda siz kimleri dinliyorsunuz?

Nil, Teoman, Yaşar, Nazan Öncel, Candan Erçetin, Madonna, Karolina, Aşkın Nur Yengi, Müfide İnselel, Zeynep Casalini…

Gayların Türkiye’deki iş dağılımı nasıl?

Tanıma fırsatı bulduklarım içinde kasaplar, manavlar, tesisatçılar, üniversite öğretim görevlileri, sanatçılar, öğretmenler gibi meslek dallarından insanlar var.

Sizin mesleğiniz nedir?

Bilgisayar üzerine çalışıyorum.

Giyim tarzınız nasıl?

Çoğu zaman resmi olmakla birlikte evdeyken genelde rahat kıyafetler tercih ediyorum.

Toplumun gaylar üzerindeki baskısı ne alemde, yadırgananlar, üzenler neler?

Eşcinsellerin toplumun bir bireyi gibi değilde sanki ayrı bir dünyanın insanlarıymış gibi görülmesi ve buna göre asıllı ve ya asılsız yorumların yapılmasını çokta doğru bulmuyorum. Topluma, eşcinsellerinde birer insan olduklarının unutulmaması gerektiğini ve heteroseksüeller ile aralarındaki farkın çok olmadığını anlatılması gerektiğini düşünüyorum. Bahsettiğim gibi bunu çok uç noktalarda toplumun gözleri önünde yaşayanlarda var, aksine dünyayla arasında olan kapıları kapatarak yaşayanlarda var. Eşcinsellerin bizzat şahit olduğum ve yaşadığım bir yönü de kendilerine dayatılan çıkmazlarda hep birlikte omuz omuza verebiliyor olmaları. Toplumun baskılarına karşı hep birlikte hareket etme ihtiyacımız söz konusu. Fakat yine toplumun bir kesimi tarafından cinsel hayatımıza yönelik bilgi alışverişi yapabildiğimiz yerler taciz altında tutuluyor ve kapatılabiliyor.

Lambda’dan bahsediyor olmalısın…

Lambda buna çok küçük ve ne yazık basında en çok yer bulabilmiş olaylardan bir tanesi. Birileri geliyor travesti ve ya transseksüel insanlar bir yere girip çıkıyor diye oraya fuhuş yapılıyor muamelesi yapıyor. Lambda’da fuhuş yapıldığına inanmamakla birlikte eğer fuhuş araştırması yapılacaksa genel evler neden var? Oraların adresleri belli, çalıştıranlar belli. Bu gibi kapatma davaları ile uğraşan kişilerin tarafsızlık çatısı altına sığınarak bastırılmış homofobilerini tatmin etme çabasını anlamıyorum.

Gay denince akla müzikle kendinden geçen, ortalıkta absürd kıyafetlerle dolaşan, kadınsı erkekler akla geliyor…

Bu saydıkların sadece gaylar için söz konusu olan kriterler değil. Her insan sevdiği müziklerde dans edebilir, kendinden geçebilir. Kıyafetlerde insanların içlerinde rahat ettikleri eşyalar olduğu için özellikle gaylar absürd kıyafetler ile kendilerinden geçiyorlar diyemeyiz. Kadınsı erkeklerin varlığiını tabiî ki inkar etmiyoruz ama onlarda bu dünyanın içinde ayrı birer renk, ayrı birer enerji!

Birbirleriye ilişkiye giren erkekler denince bir “aktif” birde “pasif” bireyler oluyor. Bu roller neye göre biçiliyor?

İnanın ki aktif ve ya pasif olmayı pek ayırt edemiyorum. Anal ilişkide partnerinin cinsel organı ile arkasından ilişkiye girmesine izin veren pasif, diğeride aktif oluyor. Ama oral seks yapan bireyde pasif olarak adlandırılabiliyor. O zaman kim aktif, kim pasif? Kime ve neye göre? Karışık bir konu. (gülüyor.)

Soruya cevap vermek durumunda değilsiniz ama siz “hangisisiniz”?

(gülüyor.)Ben anal ilişki hiç yaşamadım. Beni seven ve gerçekten sevdiğim bir insanla yaşamayı istiyorum.

Çokça tartışılan konulardan bir tanesi eşcinselliğin günah olduğu. Bu sizin içinde bir gerçek mi, yoksa safsata, göz boyama veya sadece gündem yaratma çabası mı?

Günahlar, sevaplar ve benzeri olaylar kime ve neye göre belirleniyor? Kutsal bir kitapta yazıyor diye ben o kitaba körü körüne inanmalıyım diye bir gerçek söz konusu değil. Sonuçta eşcinsellik içimde yaşayan ve yaşattığım bir şey. Günah ise benim günahım, sevapsa yine benim ve ya hiçbir şeyle ölçülmüyorsa yine benim sorunum. Safsata demek ağır olabilir ama insanları bir şekilde koruma içgüdüsü olarak söylenebilir.

Kimden korumayı hedefliyorlar?

Bu benimde cevabını bilmediğim bir soru.

Peki neden korumayı ve hangi amaçla korumayı istiyorlar?

Türk aile yapısı, Avrupa’dakinden farklı bir yapıya sahip. Bizim toplumumuz çoğalmak, aile kurmak, üremek, hep birlikte çocuk büyütmek gibi kavramlar ve olguların üzerine kurulmuş bir yapıda. Çeşitli yöntemlerde insanlar diğerlerini aynı cinsiyle ilişki yaşamaktan korumaya gayret ediyor. Temelinde de aynı cinsin bir “meyve”sinin olamaması yatıyor.

İslami direktiflerle yönetilen ülkelerde eşcinsel bireylerin recmine, idamına Türkiye’de yaşayan bir gay olarak nasıl bakıyorsunuz?

Ülke rejiminin kişilerin üzerinde olan hakkının ve etkisinin nerede bittiğini bilmesi çok önemli ve gerekli bir şey.İnsanların nasıl yaşayacaklarına ülkedeki rejim değil iradeleri karar vermeli.

Son olarak, Avrupa Birliğine girecek olmamız gayların yaşamları üzerinde ne gibi etkilere sebep olacak?

Türk toplumu olarak şu A.B.’yi bu kadar neden abarttığımızı bir türlü çözemiyorum. Ülkemiz zaten her konuda bize yetecek kadar bol çeşitlilik sağlıyor. İlk önce kısa süre içerisinde biz bu birliğe giremeyeceğiz. Ardından zaten Avrupa’nın bir çok yerine ulaşma imkanı bulabiliyoruz. A.B. olsun ve ya olmasın başarmak isteyen birey, eşcinsel olsun ve ya olmasın başarabilir… Şimdiki hayatımdan farklı olacağını düşünmüyorum.

Read more...

  © Blogger templates Newspaper III by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP